Güldüklerimiz

Kendi Çevremden
Can Yayınları
1. Baskı,  
13,5 x 19,5 cm, 112 Sayfa

Kendi çevremden, çevre köylerimizden derlediğim yakın zamanda yaşanmış insanların diline düşmüş,  güldükleri olayları kişilerini de belirterek(Bulabildiklerimi) oluşturduğum kitap.
Bazıları ders çıkarabileceğimiz, bazıları güleceğimiz, bazıları hayret edeceğimiz konular.
Gelecek nesillerin yaşamayacağı, çoğu kelimeleri, olayları, kavramları bilemeyeceği konular.
Değişen zaman içerisinde, değişen değerler, unutulmasın çocuklarımıza kültürümüzden, geleneklerimizden bilgi ve belge bırakmak adına çabaladım.
İlgi duyanların beğeneceklerini umuyorum.
Saygılarımla.

Her şehirde, her köyde, yani her yerleşim yerinde esprili insanlar vardır. Ya da “her köyün bir delisi vardır.” atasözünün anlamındaki gibi, halk arasında “deli, ya da divane kişi” denilen insanların hayatlarında esprili, komik, güldüren, düşündüren olaylar olmuştur. Ben de kendi köyümden, köylülerimden, büyüklerimden duyduklarımı kalıcı olması için yazıya dökmeye çalıştım. Hemen her köyde benzer konular, benzer biçimlerde yaşanmıştır ya da benzerleri olmuştur.
Başlarken, günümüzde değişen gelenek ve kültürümüzden, gelecek kuşaklara örnek olması açısından kısa örnekler vermeye çalışacağım. Sonra esprili konulara geçeceğim. 
Çevremdeki yaşlı insanlar benim yetişme çağımda, etrafındaki şakacı, esprili, insanları güldüren kişilere “Mukallit” derlerdi.
Mukallitin kelime anlamı da öyleymiş.
•    Taklitçi. 
•    Taklit eden; asıl olan bir eşyayı, hal ve hareketi, yine belli bir tarz üzere sunan, gösteren veya anlatmaya çalışandır.
•    Araştırıp, tetkik ederek bir görüş belirlemek icap ederken bunun tam aksini yaparak, elde edilmiş görüş ile yetinmeye taklit dendiği gibi bu ameliyeyi gerçekleştiren kişiye de mukallit adı verilir. 
Fıkraların çıkış şekli ise olayı yaşayanların güldüren, dikkat çeken, akılda kalan ve unutulmayan hoş anılarından oluşuyor. Zamanla, anlatanların yetisine göre mutlaka eklemeler de oluyordur.
Yaşanan olayları bazen değiştirerek, bazen de fıkradaki kişileri değişikliğe uğratarak anlatanlar olur. Zaten fıkralar da zaman, mekân ve kişi önemlidir.
Bazen hayatta da fıkramsı durumlar ortaya çıkar. Konuşmaların gelişimi ya da kelimeleri kurnazca kullanmak bazen komik ya da esprili şeyler ortaya çıkarır. Derleyip topladığım bu anılar, bizden önceki kuşaklarda çok fazla yaşanmış olaylardır.
Hayat tarzı ve şartlar çok değiştiğinden, gelecekteki kuşaklara hoş bir anı olarak bu kitabı bırakmak istedim.
Dedelerimizin yaşadığı zamandan ve o zamanki şartlar tarafından şekillenen hayat tarzlarından oluşan, bizi gülümseten fıkramsı bu gerçek yaşanmışlıklar, onların insan ilişkileri, inançları hakkında bizlere kaynak olacak bilgiler bırakıyor. Her devirde, her zamanda esprili, komik yaşanmışlıklar olur. Fakat her devirde, her zamanda yaşam biçimleri, objeler ve mekân değişir.
Köy yaşamındaki komiklik başka tattadır, şehir yaşamındaki başka tattadır. Örneğin, Bektaşi fıkralarının çoğunluğu şimdiden konum değiştirmiştir. Fıkraların birçoğu günümüzde de gelecekte de yaşanması olası değildir ayrıca gelecek kuşaklara inandırıcı da gelmeyecektir.
İnsanların isimlerini yazarken, çevrelerinde bilinen lakaplarını da yazdım. Kimi insanlar asıl isimlerinden daha çok lakapları ile biliniyorlar. Ben ön yargısız, asla bir maksat düşünmeden, hatta lakapların birçoğunun anlamını da bilmeden yazdım.
Bu yazdıklarımın hemen tamamı, kendi çevremden, fıkra gibi yaşamlardan derlediklerim. 
Güldüğüm, gülümsediğim her şeyi yazmak, kayıt altına almak istedim. Kaybolmasınlar diye düşündüm.
Halk dilinde fıkra denilen, güldüren kısa konulara hemen her zaman yaşamımızda rastlanır. Bazen kendimizde, bazen çocuklarımızda, bazen de yakınlarımızda rastlayabiliriz. Bazı durumların bir esprisi, anlamı vardır fakat güldürü değildir, güldürmez. Çoğundan ders çıkarılmalıdır. Bazı fıkralar gelenekler üzerinden konuşulduğu için, kültürü bilemeyen kişiler esprisini çözemez. Dolayısıyla anlayamaz, gülmez.
Bazıları nasihat içerir. 
Olayın geçtiği yöre ile bağlantılıdır. Dil ve anlatım biçimi, yörenin gelenek ve kültürü ile direkt bağlantılı olur. Onun için gelecek kuşaklara aktarım olur, bilgi verilmiş olur.
Her yörede, bizden önceki yaşayan insanların “Mukallit” dedikleri, şakacı, mazarrat  kişiler vardır. Çevrelerinde, yaptıkları ve konuştukları ile iyi veya kötü olarak bilinirler..
Örneklemek adına verdiğim birkaç fıkra dışında, yaşayan kişilerin isimlerini, bulabildiklerimin doğum ve ölüm tarihlerini yazmaya çalıştım.
Anadolu halkından köy yaşamı ağırlıklı olanların <Cahil> olduğu söylense de çok zeki olduğu bilinir.
Çok kısa örnek:
Şehirden gelen köylüler, köy içerisine girerken ağızlarına birer kürdan alırlarmış. Gören komşuları, şehirde lokantaya girdiklerini, etli yemekler yediklerini zannetsinler diye.
Bir başka örnek olarak:
Bağ bozumu zamanıdır. Hamdi Kâhya ile iki arkadaşı biraz şakalaşmak isterler ama Hamdi Kâhya hiç altta kalmaz. Sözleriyle konuşmalarıyla hep arkadaşlarını alt eder. Derken komşu köyden Mustafa Kâhya gelir. Selam verilir, selam alınır ve Hamdi Kâhya:
-    Yahu Mustafa Kâhya, sizin köylü İlyas’a bir eşek satmıştım, parasını vermedi. Söyle de eşeği getirsin.
deyince, Mustafa Kâhya:
-    Ula Hamdi Kâhya, senin gibi bir eşek de ben sattım ona. Bende daha paramı alamadım.
deyince arkadaşları başlar gülmeye.
Mustafa Kâhya’nın söylediği “Senin gibi bir eşek” cümlesini yakaladılar ya…
Hamdi Kâhya gülerek:
–    Mustafa Kâhya, aynen böyle miydi? Böyle boz muydu, kulakları dik miydi?’’
Mustafa Kâhya bilinçli söylememiştir bu lafı ama lafın gelişi de öyle gelmiştir. “Ben öyle demedim” falan dediyse de ok yaydan çıkmıştır.
Image

Örneklersem

Nesimi Dede (1906-1991)

Kamışlı ve Körkü köyü, komşu köylerdir. Aralarındaki Hodayası denilen muhitte sınır için anlaşmazlık vardır. Onun dışında bazı anlaşmazlıkları da vardır. Aralarında ufak tefek köy dövüşleri olur.
Yine öylesi bir kavgada Körkü köyünden eli sopa tutanlar, Kamışlılara karşı gitmiştir. Nesimi Dede, Takeytin Ali’nin evindedir. Resulun eşi Fadime Nesimi Dedeye:
–    Nesimi Ağa herkes dövüşe gitti. Senin oğlun Haydar’da gitti, der. Nesimi Ağa: 
–    Ne yapayım gittiyse. Fadime:
–    Allah vermesin, ya bir şey olursa? 
deyince. Nesimi Dedenin cevabı ilginç: 
–    Bir şey olursa olur, bir gece annesiyle yatmadım sayarım.’’ der.

Aynı Şu İçtiğin Çay Gibi


Mıston Abbas´ın karısı Selbi Doktora gitmiş, hastalığını anlatmış. Doktor “İdrarının rengi nasıl” diye sormuş, Doktorun elindeki içtiği yarım olmuş çay bardağını göstererek; “Aynı şu içtiğin çayın rengi gibi” der.
Ülkemizde modernlik, okuma-yazma oranı, kültürümüzde değişim, gelişmişlik çok yeni. Konar göçerlikten yerleşik düzene geçmek çok yeni. 1700’lü yıllarda başlamış çiftçilik yapmak, ev yapıp yerleşik düzen kurmak, köyler kurmak, ev yapmak. O yüzden modern yaşama alışmak, onların konuşma biçimini öğrenmek çok yeni.
Image

Rıza Emmi (1900-1973)


Yanıcak Köyü’nden Rıza Emmi benim annemden dedemin musahibi idi. Evimize çok gelip giderdi. Rıza emmim askerde iken emir eri imiş. Komutan bir gün Rıza Emmiye:
–    Balkonu yıka!
demiş. Rıza emmi balkon nedir bilmiyordur. İçinden “Galiba palto dedi ben anlamadım’’ diye düşünmüş.
Komutanın Paltosunu yıkamış. (Şimdi pardösü deniyor) Komutan akşam gelmiş, Palto giyecek fakat, yıkanmış. Komutan:
–    Oğlum palto demedim, balkonumu dedim.
Rıza emmi balkonu o zamana kadar bilmiyordum ki derdi. 

Rıza Emmi’nin Senet Ağzı

Boğazkale Sungurlu arası, hafta günü olan perşembe günleri kırık dökük bir otobüs çalışırdı. Asfalt yol üzerine inen köylüleri Sungurlu’ya geri, dönerken de herkesi köyünün karşısındaki yere indirirdi.
Sungurlu’da herkes binmiş. Bir adam elindeki kâğıdı yanındakine uzatıp “Şuna bir bak hele.” der. Onun da okumuşluğu yokmuş, ama Yanıcak Köyünden Rıza Çavuş’u tanıyormuş. Göstermiş:
–    Bak şu adam var ya, Rıza Çavuş, ona götür o okur, demiş. 
Adam almış kâğıdı varmış ezile büzüle selam verip “Şuna bir bakıver” demiş. Rıza emmi almış kâğıdı hiçbir şey sormadan başlamış:
–    Sevgili babacığım. Selam eder ellerinden öperim. Anneme selam eder ellerinden öperim. Kardeşlerime selam eder…
Böyle sürdürürken. Adam şaşkın şaşkın bakmış 
–    Yahu bu tarla senedi.
deyince Rıza Emmi:
Baştan söyleseydin senet ağzından okurdum, demiş. Bütün otobüstekiler gülüşmüşler.