Geldik Bu Güne
Can Yayınları
1.Baskı,
13 x 19 cm, 224 sayfa
Söylence ya da Efsane
»Söylence bir yaratmadır, bir üründür, onun da kaynağı doğa karşısında düşünmek, soru sormaktır. En ilkel söylencelerde bile kişinin doğaya sorduğu bir soruya, gene soranca, verilmiş bir karşılık vardır.
Söylenceleri büsbütün bilimdışı, geçersiz saymak doğru değildir. Onlarda kişiyi anlatan, açıklayan bir öz saklıdır. Günümüzden geriye gittikçe söylence ürünlerinin çoğaldığını, belli bir dönemde bilgelikle yan yana yürüdüğünü görürüz«.
Biz ve önceki kuşaklar bunları dinleyerek bugüne geldik. Bunlardan öğüt aldık, dersler çıkardık.
Biz bu söylencelerle, imanımızı, inancımızı kuvvetlendirdik. Bunlarla anlatmak istediklerimizi örnekledik, ders almaya, ders vermeye çalıştık.
Bu söylencelerin nasıl ortaya çıktığını, ilk olarak kimlerin anlattığını bilmek mümkün değil. Bu söylenceleri birebir gerçeklikle eşleştirmek de mümkün değil.
Söylencelerde, kıssalarda mantık aranmaz. Zaten anlatan kişi de çoğunlukla »Allahın hikmetinden sual olunmaz,« diyerek sözünü bitirir. Veya »Allah şefaatinden bizi mahrum etmesin,« der. Eğer evliya kerameti ya da peygamberlerden anlatılıyorsa, »Yardımcımız olsun, şefaati üstümüze olsun,« türünden sözlerle bağlarlar.
Fakat dikkat edildiğinde genel olarak insanları kötülüklerden uzaklaştırmak, iyiliğe, güzelliğe yönlendirmek için ya da imanını, inancını güçlendirmek için anlatıldığı belirginleşir.
Zaten bütün dinlerin amacı, insanları kötülüklerden arındırıp, dostça, kardeşçe yaşamalarını sağlamaktır.
Burada aktardığım tüm söylenceleri, kendi çevremden seçmeye özen gösterdim. Halkın belleğinde olan ve giderek unutulmaya yüz tutmuş örneklerden seçtim.
Kuşkusuz efsaneler gibi söylenceler de birbirinden çok farklı toplumlarda ve inanç gruplarında birbirine benzer özellikler gösterir. Hatta çoğundaki kişiler ve yer adları değişince ne denli aynı oldukları ortaya çıkar.
Bu yazdığım söylencelerin hiç birisine yorum yapma gereği duymadım, duyduğum, dinlediğim gibi okuyucuya ulaştırmaya çalıştım, ama biz çoğunluk bunlara inanarak kabul ederek geldik bu güne.
Söylencelerin dini içerikli olanlarına daha çok »kıssa« denir.
Derlemelerimde yardımcı olan, bana verdikleri bilgi ve aktardıkları söylencelerden dolayı tüm dostlarıma minnettarım.
Bu çalışmamda yazmam ve kitaplaştırmam konusunda, beni teşvik eden, yardımlarını esirgemeyen değerli dostlarım, Orhan Bahçıvan ve Bekir Karadeniz’e teşekkürlerimi sunarım.
Bunlarla Bugüne Geldik
Söylencenin, eski Anadolu dillerindeki adı Mitos’tur. Örneğin beş vakit namazın Hz. Muhammed Miraçtan getirmiş ama gökyüzünün her katında kendisinden evvelki Peygamberlere rastlar ve dönüşte sorarlar »Ümmetine ne götürüyorsun« Hz. Muhammed’de der ki »50 vakit namaz» Musa Peygamber »Bu çok dön geri Allaha söyle rica et azaltsın, insanlar buna dayanamaz» gibi söylencelerle zenginleştirmişiz.
Tarih söylencelerle dolu, İnsanların ruhen ve psikolojik olarak rahatlaması, onları mutlu ve huzurlu ediyor. O yüzden, namaz, oruç gibi, ya da tekkeye türbeye gitmek ve benzeri şeyler manevi olarak rahatlama, umut verdiği için, insanlar kabul ediyorlar.
Söylenceler toplumların yaşam biçimini oluşturmakta da etkilidir geleneklere bağlılık olduğu için geçerli oluyor.
Oyalar Bizi
Huda’nın hilesi şeytanın şerri
Cennetteki taşlar oyalar bizi
Varamadık hakka cehennemdeki
Yanan o ateşler oyalar bizi
Kıyametin günü İsrafil suru
İsa’nın anası Musa’nın Turu
Cahilin zikridir softanın zoru
Bu kafası boşlar oyalar bizi
Camiden tekkeden bilime yol yok
Robotlaşır ise insanda hal yok
Akıl gerek başka tutacak dal yok
Bazı arkadaşlar oyalar bizi
Niye akıl vardır bir düşünsene
Bel bağlama boşa gelip gidene
Gene sev Ali’yi Veli’yi gene
Türbedeki taşlar oyalar bizi
Gürani Doğan’ım bu akıl işi
Şekle söze bakma yık bu gidişi
Sevginin sözleri aşkın ateşi
Gözlerdeki yaşlar oyalar bizi